Ahi Evran, bugün Ä°ran sınırlarında yer alan, devrinin önemli kültür merkezlerinden Hoy kasabasında doÄŸmuÅŸtur. Ahi Evran’ın doÄŸum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak birçok kaynakta yer alan 93 yıl ömür sürdüÄŸü bilgisinden hareketle, Hicrî 659’da (1261) öldüÄŸü göz önünde bulundurulduÄŸunda Ahi Evran’ın hicrî 566 (1171) yılında doÄŸduÄŸu anlaşılmaktadır.
Anadolu’da Ahilik teÅŸkilâtının kurucusu ve 32 esnaf zümresinin pîri kabul edilen Ahi Evran’ın asıl adı Mahmud’dur. Babasının adı ve doÄŸum yerine nispeten Mahmud bin Ahmed el-Hoyî (Hoylu Ahmet’in oÄŸlu Mahmut) denmiÅŸtir. Künyesi Ebu’l-Hakâyık (hakikatlerin babası), lakabı Nasîrüddîn’dir (dinin yardımcısı). Ahi ÅŸecerenâmelerinde ise Nimetullah (Allah’ın nimeti) olarak anılmaktadır.
Evran (evren), Türkçe bir kelime olup “yılan, ejderha” anlamlarına gelmektedir.
Ahi Evran’ın çocukluÄŸu ve ilk tahsil devresi, memleketi olan Azerbaycan’da geçmiÅŸ, gençliÄŸinde Horasan ve Maveraünnehir’e giderek o yörede büyük üstatlardan ders aldı. Herat’ta zamanın en büyük âlimlerinden olan Fahruddîn-i Râzî’nin derslerine devam ederek ondan aklî (fen) ve naklî (din) ilimleri öÄŸrendi.
Bir hac yolculuÄŸu esnasında Râzî’nin talebelerinden ve evliyâdan Åžeyh Evhadüddîn Hamid Kirmânî ile tanıştırılan Ahi Evran, daha sonra onun talebeleri arasına katılmış ve baÄŸlılığını Evhadüddîn’in vefatına kadar sürdürmüÅŸtür.
Ahi Evran, BaÄŸdat’ta iken fütüvvet teÅŸkilâtının ileri gelen ÅŸeyhleriyle münasebette bulunduÄŸu gibi, baÅŸta Evhadüddîn Kirmânî olmak üzere birçok üstattan yararlanmıştır. BaÄŸdat’ın o yıllarda Ä°slâm dünyasının en büyük ilim, sanat ve irfan merkezi oluÅŸu, Ahi Evran’ın çok yönlü bir ilim ve fikir adamı olmasında etkili olmuÅŸtur. Tefsir, hadis, kelâm, fıkıh ve tasavvuf gibi dinî ilimler yanında felsefe ve tıp sahasında da sivrilmiÅŸ ve bu konularda eserler vermiÅŸtir.
Muhyiddîn Ä°bni Arabî ve hocası Evhadüddîn Kirmânî’yle birlikte 602 (1205) yılında Anadolu’ya gelen Ahi Evran, Evhadüddîn’le birlikte çeÅŸitli Anadolu ÅŸehirlerini dolaÅŸtı. Vaazlarında bir yandan esnafa dünya ve ahiret iÅŸlerini düzenli hâle getirmeleri için nasihatlerde bulunurken öte yandan yaklaÅŸan MoÄŸol tehlikesine karşı Anadolu halkının kuvvetlenip teÅŸkilâtlanması için çalışmıştır.
Ahi Evran Anadolu’ya geldikten kısa bir müddet sonra Kayseri’ye yerleÅŸerek burada bir debbaÄŸ (deri iÅŸleme) atölyesi kurdu. DebbaÄŸlık yaparak (deri tabaklayarak) geçimini temin eden Ahi Evran, bilhassa sanat sahibi kimseler arasında çok sevilmiÅŸtir. Bugünkü manada esnaf teÅŸkilâtı diyebileceÄŸimiz Ahilik müessesesini kurarak birçok ÅŸehir ve kasabada teÅŸkilâtlanmasınısaÄŸlamıştır. Ahi Evran-ı Velî, tarih boyunca debbaÄŸların pîri ve 32 çeÅŸit esnaf ve sanatkâr zümresinin lideri olarak kabul edilmiÅŸtir.
Ahi Evran, 625 (1227-28) yılından sonra muhtemelen Sultan I. Alâaddîn Keykubad’ın (saltanatı 618-634 / 1221 -1237) isteÄŸi ile Konya’ya yerleÅŸti. Burada hem sanatını icra ediyor, hem de müderrislik yapıyordu. Konya’da bulunduÄŸu müddetçe gayet müreffeh ve itibarlı bir hayat süren Ahi Evran, Sultan I. Alâaddîn Keykubad’dan devamlı destek ve himaye görmüÅŸ ve bu arada yazdığı bazı eserleri sultana sunmuÅŸtur.
Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı meydana gelen bir hadise bahanesiyle, nüfuzundan rahatsız olan bazı kimselerin ÅŸikâyeti üzerine Ahi Evran tutuklanıp hapsedildi. Ahi Evran ile birlikte pek çok Ahi ileri geleni beÅŸ yıl süreyle Konya’da tutuklu kalmışlardır.
1243 yılında Anadolu’ya saldıran MoÄŸollar’ın Kayseri ÅŸehrini kuÅŸatmalarına direnen Ahiler, kale muhafızlarıyla birlikte ÅŸehri on beÅŸ gün savundular. MoÄŸolların tam vazgeçecekleri sıra bir Ermeni dönmesi olan Kayseri iÄŸdiÅŸbaşısının MoÄŸol Komutanı Baycu Noyan’la gizlice anlaÅŸması sonucunda MoÄŸollar kente girerek Ahileri kılıçtan geçirdiler. Bu sırada Konya’da tutuklu bulunan Ahi Evran bu katliamdan kurtuldu.
II. Gıyaseddîn Keyhüsrev’in ölümünden (642 / 1245) sonra saltanat naibliÄŸine getirilen Celâleddîn Karatay, tutuklu Ahi ve Türkmenleri serbest bıraktı. Ahi Evran, Denizli’ye giderek orada bir yıl kadar kaldı. Selçuklu tahtına geçen Sultan II. Ä°zzeddîn Keykâvus’un çaÄŸrısı üzerine Konya’ya dönerek muhtelif medreselerde ders vermeye baÅŸladı.
Ahi Evran’ın Konya’ya dönüÅŸünden bir müddet sonra Mevlânâ’nın hocası Åžems-i Tebrizî’nin, bir suikast sonucunda öldürülmesi (645 / 1247) üzerine kimi çevreler, bu olayda Mevlânâ’nın oÄŸlu Alâaddîn Çelebi’nin de parmağı olduÄŸu iddiasını yaymışlardı. Bu ÅŸartlar altında Konya’da kalamayan Alâaddîn Çelebi KırÅŸehir’e nakletmiÅŸtir ki, Ahi Evran’ın da aynı zamanda KırÅŸehir’e yerleÅŸmiÅŸ olması kuvvetle muhtemeldir. Ahi Evran ömrünün son on beÅŸ yılını KırÅŸehir’de geçirdi.
Türkmenler ve Ahiler, IV. Kılıç Arslan’ın (saltanatı 1257-1266) yönetimi ele geçirmesinden sonra MoÄŸolların baskısıyla yaptığı atamalar sebebiyle, sultana ve MoÄŸollara karşı direniÅŸe geçmiÅŸlerdi. En güçlü direnmenin vuku bulduÄŸu KırÅŸehir’de, IV. Kılıçarslan ve MoÄŸol ilhanı, KırÅŸehir Emiri Nureddîn Caca’yı bu isyanı bastırmakla görevlendirdi. Ä°syan, Nureddîn Caca yönetimindeki MoÄŸol kuvvetlerince çok kanlı bir biçimde bastırıldı. MoÄŸollar tarafından yapılan katliamda öldürülenlerin arasında Ahi Evran ve Mevlânâ’nın oÄŸlu Alâaddîn Çelebi’nin de bulunduÄŸu anlaşılmaktadır.
Ahi Evran’ın ölümü veya öldürülüÅŸü konusu yakın zamana kadar üzeri sisli bir konuydu. Ancak son yıllarda ortaya çıkartılan kimi belge ve bilgiler Ahi Evran’ın ÅŸehiden katledildiÄŸi ihtimalini oldukça güçlendirmektedir.
Ahi Evran-ı Velî, KırÅŸehir’de Ahi Evran Mahallesi’ndeki Ahi Evran Câmii bitiÅŸiÄŸindeki bütün gün ziyarete açık olan türbesinde medfundur.
Kaynak: www.ahievran.edu.tr